dunyadan
Aktif Üye
İstanbul BİM’den pasaport tahdidine ait kıymetli karar
Davacının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/16632 sayılı soruşturmasında “şüpheli” olarak soruşturmasının devam ettiğinin, hakkında FETÖ/PDY örgütüyle ilgili suçtan ötürü soruşturma bulunduğunun anlaşıldığı, buna nazaran yurt dışına çıkma hürriyetinin kısıtlanması kararınu doğuran bir ceza soruşturması olduğu öne sürülen sebebi ile davayı reddeden ilk derece mahkemesi sonucunı bozdu.
Bölge İdare Mahkemesi sonucunda şu hususlara vurgu yaptı:
fevkalade dönem içerisinde, fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin giderilmesine yönelik olarak 667 sayılı KHK uyarınca kamu gorevinden ihraç edilip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla, 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında istenilmesi üzerine 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca pasaportun iptali yoluyla yurt dışına çıkış yasağı getirilmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Ancak fevkalade hal bitmiş oldukten daha sonra yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun ise idare tarafınca artık olağan döneme ait hükümlere gore değerlendirilip, sonuçlandırılması gerekir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında yer verildiği üzere, asıl tedbirin, yani davacının kamu gorevinden ihracının hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri hukuka uygun kılmaz.
Bu durumda davacının kamu bakılırsavinden ihraç edilmesi yurt dışına çıkış yasağının devam ettirilmesine tek başına dayanak oluşturamayacağından, terör örgütüyle ilgili şüpheli sıfatıyla süren ceza soruşturmasında adli tedbir uygulanmak suretiyle yetkili mahkeme tarafınca yurt dışına çıkışının yasaklanıp, yasaklanmadığı araştırılmadan, eğer bu yolda bir önlem getirilmemiş ise, artık bu soruşturmaya konu eylemi haricinde, davacının yurt dışına çıkışının genel güvenlik bakımından sakıncalı olduğuna ait somut bilgi ve belgeye dayanan sebepler ortaya konulmadan işlem tesisinde hukuka uyarlık yoktur.
İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
10. İDARİ DAVA DAİRESİ
Esas No: 2020/120
Karar No: 2020/1165
Karar tarihi: 10.09.2020
İSTEMİN ÖZETİ:
Davacının pasaportuna şerh konularak tesis edilen yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması için 25.2.2019 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddi işleminin iptali istemiyle açılan davanın, UYAP sistemi aracılığıyla yapılan sorgulamada davacının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/16632 sayılı soruşturmasında “şüpheli” olarak soruşturmasının devam ettiğinin, hakkında FETÖ/PDY örgütüyle ilgili suçtan ötürü soruşturma bulunduğunun anlaşıldığı, buna gore yurt dışına çıkma hürriyetinin kısıtlanması kararınu doğuran bir ceza soruşturması olduğu gibi, bu suçla ilgili yargılamanın devam ettiği dikkate alındığında davacının umumi pasaportuna konulan tahdit şerhinin kaldırılarak pasaportunun iadesi için yaptığı başvurunun zımnen reddi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sebebi öne sürülerek reddi yolunda İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 15.11.2019 tarihindeki, E:2019/1393, K:2019/2376sayılı sonucun, terör örgütleri ile iltisaklı olduğuna dair kesinleşmiş bir mahkeme sonucunın bulunmadığı, yurt dışına çıkış yasağının mahkeme sonucuyla yasaklanmadığı iddialarıyla kaldırılması ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi davacı tarafınca istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ:
Hukuka uygun olduğu, istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
MİLLETİ ADINA
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesince gereği görüşüldü:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın lafına ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmü; “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddesinde “Savaş, seferberlik veya fevkalade hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller kararı meydana gelen ölümler haricinde, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan ötürü suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme sonucu ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 23. maddesinde, her insanın yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu belirtilerek, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ülkenin ekonomik durumu, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği kabul edilmiş; ancak 3.10.2001 tarihindeki, 4709 sayılı Kanunun 8. maddesi ile yapılan değişiklikle, “…ülkenin ekonomik durumu” vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetini kısıtlayan niçinlerden çıkarılmış, aynı maddede 7.5.2010 tarihindeki, 5982 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yapılan düzenlemeyle ise, vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuna bağlı olarak sınırlanabilmesi esası benimsenmiştir.
Anayasa’nın 23. maddesinin öne sürülen sebebine bakıldığında; üçüncü fıkra ile vatandaşa yurtdışına çıkma hürriyeti tanındığı, bu serbestinin hangi özel sebeplerle sınırlanabileceğinin gösterildiği, Anayasa Komisyonunun değişiklik öne sürülen sebebinde de maddedeki yurtdışına çıkma hürriyetini sınırlayan sebepler arasına ülkenin dış ödemeler dengesi, döviz durumu gibi hususlar “ekonomik durum” kavramı arasında değerlendirilerek ve halen ülkenin ekonomik durumu gözününe alınarak yurtdışıma çıkma hürriyetine konulan sınırlamalar ve yapılan uygulamalar dikkate alınmak suretiyle “ülkenin ekonomik durumu”nun da sınırlama sebepleri arasına ilave edildiği belirtilmiş; 4709 sayılı Kanunun 8. maddesi ile yapılan değişikliğin öne sürülen sebebinde, vatandaşların yurtdışıma çıkma hürriyetine ülkenin ekonomik durumunun engel teşkil etmesine son verildiği ifade edilmiş; 5982 sayılı Kanunun 3. maddesi ile yapılan değişikliğin öne sürülen sebebinde ise, idare tarafınca vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetinin sınırlanmasına son verilmekte olduğu, yurtdışına çıkma hürriyetinin, sadece suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hakim sonucuna bağlı olarak sınırlandırılabilmesi ilkesinin benimsendiği açıkça belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere yurtdışına çıkma özgürlüğünü kısıtlayan niçinler “ülkenin ekonomik durumu”, “vatandaşlık ödevi” ve “ceza soruşturması veya kovuşturması” olarak sıralanırken, 2001 ve 2010 senelerında getirilen değişikliklerden daha sonra yurtdışına çıkma özgürlüğünün “suç soruşturması veya kovuşturması” sebebiyle ve ancak hakim sonucu ile sınırlanabileceği kurala bağlanarak, hakim sonucu olmadan, idarece vatandaşın yurtdışına çıkışına engel olunamayacağı ilke olarak kabul edilmiş, bu biçimdece bu özgürlüğün alanı genişletilmiştir.
Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde, bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine yurt dışı çıkış yasağı konularak adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilerek, şüphelinin, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hakiminin sonucu ile soruşturma evresinin her aşamasında adli kontrol altına alınabileceği kabul edilmektedir.
fevkalade yönetim usulleri ise, iç karışıklık, ayaklanma, savaş tehlikesinin baş göstermesi, savaş hali, doğal afet, ağır ekonomik bunalım ve benzeri niçinlerle Devletin ve toplumun güvenliğini büyük ölçüde sarsan durumlarla karşılaşıldığında başvurulan yönetim yöntemleridir. Belirtilen durumların Devletin ve toplumun varlığı ve güvenliği bakımından büyük bir tehlike oluşturduğu kuşkusuzdur. Olağan dönemdeki yönetim rejiminin ve hukuk kurallarının bu tehlikelerin giderilmesinde yetersiz kalabilmesi niçiniyle çağdaş hukuk sistemlerinde fevkalade hallerde özel yönetim usullerinin uygulanmasına olanak tanınmaktadır.
Bir başka ifadeyle, fevkalade yönetim usulleri açık ve haklı bir zorlayıcı niçinden kaynaklanmakta olup, demokratik anayasal düzenin korunması ve sürdürülebilmesi için bu yönetim usullerine başvurulması kamu yararının gereği olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda fevkalade yönetimlere niçin olan tehlikelerin ortadan kaldırılması için olaylar karşısında hızla önlem ve karar alabilme gereksinimi duyan idarenin yetkilerinin artırılması gerekebilmektedir. Ancak hukuk devletinde fevkalade yönetim usulleri hukuku dışlayan, keyfi yönetim anlamına gelmez. fevkalade yönetim usulleri kaynağını Anayasa’da bulmakta, anayasal kurallara bakılırsa yürürlüğe konularak yasama ve yargı organlarının denetiminde varlıklarını sürdürmektedir. fevkalade yönetimlerin amacı anayasal düzeni korumak ve savunmaktır. Bu niçinle fevkalade hal yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın hukuki bir rejimdir.
Bu bağlamda Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve fevkalade dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş; fevkalade dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejimi Anayasa’nın 15. maddesinde düzenlenmiştir. Buna gore savaş, seferberlik veya fevkalade hallerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki sınırsız değildir. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda da kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan ötürü suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin bu hallerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir.
Türkiye 15.7.2016 tarihinde hain bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu niçinle 21.7.2016 tarihinde ülke genelinde fevkalade hal ilan edilmesine karar verilmiş ve fevkalade hal 20.7.2018 tarihine kadar devam etmiştir.
Bu çerçevede, “memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenler”e de pasaport veya seyahat belgesi verilmeyeceğinin açıklandıği 5682 sayılı Pasaport Kanunun 22. maddesine 5.8.2016 tarihindeki, 674 sayılı KHK’nin 23. maddesiyle, terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtharicindeki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere de pasaport veya seyahat belgesi verilmeyeceği kuralı eklenmiş; ondan sonrasında bu hüküm 10.11.2016 tarihindeki, 6758 sayılı Kanunun 23. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
bir daha 18.10.2016 tarihindeki, 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesiyle, Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı niçiniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilmesi ve bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edilmesi öngörülmüş; sonrasındasında 17.4.2017 tarihindeki, 690 sayılı KHK’nin 25. maddesiyle bu fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “edilir” ibaresi “edilebilir” olarak değiştirilmiş; bu düzenlemeye bakılırsa ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportların da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği belirtilmiştir.
sonrasındasında 25.7.2018 tarihindeki, 7145 sayılı Kanunun 26. maddesiyle 375 sayılı KHK’ye eklenen geçici 35. maddeyle, bu maddenin yürürlüğe girdiği 31.7.2018 tarihinden itibaren üç yıl süreyle, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek kamu bakılırsavinden çıkarılanlar ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirileceği, bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportların iptal edilebilecği, ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportların da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği kabul edilmiştir.
Son olarak 17.10.2019 tarihindeki, 7188 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanuna eklenen ek 7. maddeyle, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı niçiniyle;
-20.7.2016 tarihindeki, 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu sonucuyla ilan edilen fevkalade hal kapsamında kabul edilen kanunlar uyarınca kamu bakılırsavinden çıkarılmaları veya rütbelerinin alınması niçiniyle pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
-6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesi ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
-Mahkemelerce yurt dışına çıkmaları yasaklananlar hariç olmak üzere, bu Kanunun 22. maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
haklarında aynı niçinlerden ötürü; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkümiyet sonucu bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenlere, başvurmaları halinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma kararına nazaran İçişleri Bakanlığınca pasaport verilebilmesine olanak tanımıştır.
Bu aşamada Anayasa Mahkemesinin 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesine ilişkin olarak 31.10.2019 tarihindeki Resmi Gazete’de yayımlanan 24.7.2019 tarihindeki, 2019/63 sayılı sonucuyla “… Dava konusu kural içeriği itibarıyla fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik bulunmasına rağmen fevkalade hal süresini aşacak şekilde uygulanmaya imkan vermektedir. Başka bir ifadeyle kural fevkalade hal süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu durumda kurala ilişkin incelemenin sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri bağlamında yapılması gerekir.
Anayasa’nın ‘Yerleşme ve seyahat hürriyeti’ başlıklı 23. maddesinde her insanın yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu; seyahat hürriyetinin suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabileceği, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuyla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu kuralda, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı olması niçiniyle idari işleme ya da suç soruşturması veya kovuşturmasına muhatap olan kişilerin eşlerinin pasaportlarının da, yurt dışına çıkmalarının genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi durumunda, İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği düzenlenmektedir. Anayasa’nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuyla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu kural ise belirli koşullardaki kişilerin haklarında bir suç niçiniyle yapılan soruşturma ya da kovuşturma olmaksızın ve hakim sonucu aranmaksızın pasaportlarının bakanlıkça iptaline karar verilebilmesine imkan sağlamaktadır. Bu niçinle kural, Anayasa’nın yerleşme ve seyahat özgürlüğüne tanıdığı güvencelerle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan kural fevkalade dönemde de uygulama alanı bulmuştur. fevkalade dönemlerde temel hak ve özgürlüklere Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınmasına Anayasa belirli koşullarda cevaz vermiştir. Bu niçinle kuralın olağan dönemde seyahat özgürlüğüne aykırı olduğu yönünde yapılan tespit kuralın fevkalade dönemle sınırlı uygulamasını kapsamamaktadır. Açıklanan niçinlerle kural Anayasa’nın 23. maddesine aykırıdır.” sebebi öne sürülerek 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddenin 2. fıkrası iptal edilmiştir.
Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 10.3.2020 tarihindeki Resmi Gazete’de yayımlanan 24.12.2019 tarihindeki, 2019/92 sayılı sonucuyla “…fevkalade hal kapsamında doğrudan KHK’lar ile tesis edilen işlemler hakkında Komisyona başvuru hakkı tanınmakta iken dava konusu kuralla doğrudan KHK ile tesis edilen işlemlere bağlı olarak fevkalade hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda yer alan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. bu biçimdece asıl tedbire karşı Komisyona başvuru hakkı tanınmakta iken bu tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru imkanı tanınmamıştır.
Asıl tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru imkanı tanımayan kuralın öne sürülen sebebinde, KHK’lar ile düzenlenmekle beraber doğrudan tesis edilen işlemlerin gerektirdiği ve varlığı söz konusu işlemin varlığına bağlı olan ilave tedbirler aleyhine ayrıca başvuru yapılmamasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Bu gerekçeden, fevkalade hal KHK’ları ile doğrudan uygulanan ilave tedbirlerin kamu nazaranvinden çıkarma ya da kurum ve kuruluşların kapatılması gibi tedbirlerin doğal kararı olarak görüldüğü, bu niçinle çıkarma ya da kapatma kararlarına karşı Komisyon tarafınca verilen kararların bununla birlikte ilave tedbirler bakımından da hukuki sonuç doğuracağından ilave tedbirlere karşı ayrıca Komisyona başvuru yapılmasına gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Kuralın öne sürülen nedeninde de ifade edildiği üzere fevkalade hal KHK’larında yer alan ilave tedbirler, kamu nazaranvinden çıkarma ya da kuruluşların kapatılması gibi tedbirlere bağlı olarak uygulanan tedbirlerdir. İlave tedbirlerin uygulanabilmesi için evvela kişi veya kuruluş hakkında kamu bakılırsavinden çıkarma ya da kapatma gibi fevkalade hal KHK’larında öngörülen tedbirlerin uygulanmış olması gerekmektedir. Ancak ilave tedbirlerin tamamının asıl tedbirlerin zorunlu kararı olduğu söylenemez. Kamu nazaranvinden çıkarılan kişinin kamu konutundan da tahliye edilmesi gibi tedbirler asıl tedbirin zorunlu bir kararı ise de, kamu gorevinden çıkarılan kişinin pasaportuna el konulması ya da kapatılan kurum ve kuruluşların mal varlığına el konulması gibi tedbirler, asıl tedbirin yanında uygulanması zorunlu olan tedbirler niteliğinde değildir.
Dava konusu kuralla, asıl tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirler bakımından herhangi bir ayrım yapılmaksızın fevkalade hal KHK’larında düzenlenen bütün ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yolu kapatılmıştır. Asıl tedbirlerin uygulanmasıyla zorunlu olarak uygulanması gerekmeyen, asıl tedbirlerden ayrılabilir nitelikteki ilave tedbirlerin hukuka uygun olup, olmadığını değerlendirebilecek herhangi bir idari ve adli yol öngörülmemiştir. fevkalade hal KHK’larında düzenlenmekle beraber bir idari işlem tesis etmek suretiyle uygulanan ilave tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği kabul edilse bile bu tedbirlere karşı açılan davalarda idari yargı mercilerince yapılacak denetim şekli bir denetimden öteye geçmeyecektir. Belirtilen biçimde uygulanan ilave tedbirlere karşı idari yargıya başvuru yapılabilmesinin bu haliyle etkili bir hukuk yolu olduğu söylenemez.
fevkalade hal KHK’ları ile düzenlenen ilave tedbirlerden bazıları Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle doğrudan ilgilidir. Örneğin … kamu gorevinden çıkarılanların pasaportlarına el konulması ise Anayasa’nın 23. maddesiyle güvence altına alınan yerleşme ve seyahat hürriyetine sınırlama getirmektedir.
Asıl tedbirin hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan ilave tedbirlerin de mutlaka hukuka uygun olduğu anlamına gelmemektedir. Bu niçinle Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren ilave tedbirlerin asıl tedbirlerden bağımsız olarak hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Asıl tedbirden bağımsız olarak uygulanan ilave tedbirlerin hukuka uygun olup olmadığının denetimi ise ancak yargı makamlarının etkili bir denetim yapmasına imkan verecek bir idari başvuru yolunun öngörülmesiyle mümkündür.
Dava konusu kuralla asıl tedbirin zorunlu kararı olmayan ve asıl tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan ilave tedbirler yönünden bir ayrım yapılmaksızın tüm ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru hakkının tanınmaması, anılan nitelikteki tedbirlerin asıl tedbirlerden bağımsız olarak idari ve yargısal merciler tarafınca etkili bir biçimde denetimini imkansız kılmaktadır. Bu itibarla doğrudan fevkalade hal KHK’ları ile tesis edilen işlemlere bağlı olarak fevkalade hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda yer alan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yapılamayacağını önnazarann kural, Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkına aykırılık oluşturmaktadır.” sebebi öne sürülerek 7075 sayılı fevkalade Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “…ilave tedbirler ile…” ibaresinin de iptaline karar verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının 26.2.2019 tarihinde, pasaportu üzerinde yurtdışına çıkışını yasaklayan sınırlama bulunup, bulunmadığı, var ise bunun kaldırılması için idareye başvurduğu, bu başvurunun yanıt verilmeden reddi üzerine, bu işlemin iptali ile 5682 sayılı Pasaport Kanunun 22. maddesinin iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulması istemiyle dava açtığı, davalı idare tarafınca, davacının 667 sayılı KHK uyarınca kamu bakılırsavinden ihraç edildiğinin, ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında pasaportunun iptal edilmesinin istenildiğinden 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca işlem oluşturulduğunun ortaya konulduğu, 13.7.2020 tarihindeki, 2020/120 sayılı ara sonucuna verilen yanıtta, başvurusu bulunmadığından davacı hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanunun ek 7. maddesi uyarınca işlem tesis edilmediğinin açıklandıği anlaşılmaktadır.
Açıklanan hukuki duruma bakılırsa, fevkalade hal kapsamında çıkarılan KHK dayanak alınarak tesis edilen dava konusu yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması başvurusunun reddine ait olup, bu biçimdece temel hak ve özgürlüklere kısıtlamanın sürdürülmesine ait bulunan dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun tesis edildiği tarihteki hukuki duruma gore denetlenmesi gerekmektedir.
Çünkü fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olarak fevkalade hal dönemi içerisinde temel hak ve özgürlüklere Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınmasına Anayasa belirli koşullarda izin vermekle beraber, temel hak ve özgürlüklere getirilen bu kısıtlama fevkalade hal dönemiyle sınırlıdır.
ötürüsıyla fevkalade dönem içerisinde, fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin giderilmesine yönelik olarak667 sayılı KHK uyarınca kamu bakılırsavinden ihraç edilip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla, 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında istenilmesi üzerine 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca pasaportun iptali yoluyla yurt dışına çıkış yasağı getirilmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Ancak fevkalade hal bitmiş oldukten daha sonra yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun ise idare tarafınca artık olağan döneme ait hükümlere nazaran değerlendirilip, sonuçlandırılması gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarında yer verildiği üzere, asıl tedbirin, yani davacının kamu gorevinden ihracının hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri hukuka uygun kılmaz. Nitekim 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. fıkrasının birinci fıkrasında yer alan “edilir” ibaresi, 690 sayılı KHK’nin 25. maddesiyle “edilebilir” şeklinde değiştirilmiş; sonrasındasında bu hüküm 7077 sayılı Kanunun 21. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmış, benzer düzenlemeye 375 sayılı KHK’nin geçici 35. maddesinde yer verilmiş, ayrıca bu dava görülürken 5682 sayılı Pasaport Kanuna eklenen ek 7. maddeyle “kolluk birimlerince yapılacak araştırma kararına nazaran” pasaportun verilmesine olanak sağlanmış olup, idare, pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri uygulamak konusunda takdir yetkisiyle donatılmıştır.
Bu durumda davacının kamu nazaranvinden ihraç edilmesi yurt dışına çıkış yasağının devam ettirilmesine tek başına dayanak oluşturamayacağından, terör örgütüyle ilgili şüpheli sıfatıyla süren ceza soruşturmasında adli tedbir uygulanmak suretiyle yetkili mahkeme tarafınca yurt dışına çıkışının yasaklanıp, yasaklanmadığı araştırılmadan, eğer bu yolda bir önlem getirilmemiş ise, artık bu soruşturmaya konu eylemi haricinde, davacının yurt dışına çıkışının genel güvenlik bakımından sakıncalı olduğuna ait somut bilgi ve belgeye dayanan sebepler ortaya konulmadan işlem tesisinde hukuka uyarlık yoktur.
Açıklanan niçinlerle, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 15.11.2019 tarihindeki, E:2019/1393, K:2019/2376 sayılı sonucun kaldırılmasına, dava konusu işlemin İPTALİNE, davacı tarafınca karşılanan ve dökümü aşağıda açıklanan 520,65-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, fazladan yatırılan 54,40 TL karar harcının davacıya iadesine, posta gideri için alınan paranın kullanılmayan kısmının ilgilisine iadesine, sonucun taraflara tebliği için dosyanın ait olduğu Mahkemeye gönderilmesine 10.9.2020tarihinde kesin olarak ve oybirliğiyle karar verildi.
Haber Sitelerinden Alıntı Yapılmıştır.
Davacının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/16632 sayılı soruşturmasında “şüpheli” olarak soruşturmasının devam ettiğinin, hakkında FETÖ/PDY örgütüyle ilgili suçtan ötürü soruşturma bulunduğunun anlaşıldığı, buna nazaran yurt dışına çıkma hürriyetinin kısıtlanması kararınu doğuran bir ceza soruşturması olduğu öne sürülen sebebi ile davayı reddeden ilk derece mahkemesi sonucunı bozdu.
Bölge İdare Mahkemesi sonucunda şu hususlara vurgu yaptı:
fevkalade dönem içerisinde, fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin giderilmesine yönelik olarak 667 sayılı KHK uyarınca kamu gorevinden ihraç edilip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla, 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında istenilmesi üzerine 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca pasaportun iptali yoluyla yurt dışına çıkış yasağı getirilmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Ancak fevkalade hal bitmiş oldukten daha sonra yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun ise idare tarafınca artık olağan döneme ait hükümlere gore değerlendirilip, sonuçlandırılması gerekir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında yer verildiği üzere, asıl tedbirin, yani davacının kamu gorevinden ihracının hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri hukuka uygun kılmaz.
Bu durumda davacının kamu bakılırsavinden ihraç edilmesi yurt dışına çıkış yasağının devam ettirilmesine tek başına dayanak oluşturamayacağından, terör örgütüyle ilgili şüpheli sıfatıyla süren ceza soruşturmasında adli tedbir uygulanmak suretiyle yetkili mahkeme tarafınca yurt dışına çıkışının yasaklanıp, yasaklanmadığı araştırılmadan, eğer bu yolda bir önlem getirilmemiş ise, artık bu soruşturmaya konu eylemi haricinde, davacının yurt dışına çıkışının genel güvenlik bakımından sakıncalı olduğuna ait somut bilgi ve belgeye dayanan sebepler ortaya konulmadan işlem tesisinde hukuka uyarlık yoktur.
İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
10. İDARİ DAVA DAİRESİ
Esas No: 2020/120
Karar No: 2020/1165
Karar tarihi: 10.09.2020
İSTEMİN ÖZETİ:
Davacının pasaportuna şerh konularak tesis edilen yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması için 25.2.2019 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddi işleminin iptali istemiyle açılan davanın, UYAP sistemi aracılığıyla yapılan sorgulamada davacının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/16632 sayılı soruşturmasında “şüpheli” olarak soruşturmasının devam ettiğinin, hakkında FETÖ/PDY örgütüyle ilgili suçtan ötürü soruşturma bulunduğunun anlaşıldığı, buna gore yurt dışına çıkma hürriyetinin kısıtlanması kararınu doğuran bir ceza soruşturması olduğu gibi, bu suçla ilgili yargılamanın devam ettiği dikkate alındığında davacının umumi pasaportuna konulan tahdit şerhinin kaldırılarak pasaportunun iadesi için yaptığı başvurunun zımnen reddi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sebebi öne sürülerek reddi yolunda İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 15.11.2019 tarihindeki, E:2019/1393, K:2019/2376sayılı sonucun, terör örgütleri ile iltisaklı olduğuna dair kesinleşmiş bir mahkeme sonucunın bulunmadığı, yurt dışına çıkış yasağının mahkeme sonucuyla yasaklanmadığı iddialarıyla kaldırılması ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi davacı tarafınca istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ:
Hukuka uygun olduğu, istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
MİLLETİ ADINA
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesince gereği görüşüldü:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın lafına ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmü; “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddesinde “Savaş, seferberlik veya fevkalade hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller kararı meydana gelen ölümler haricinde, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan ötürü suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme sonucu ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 23. maddesinde, her insanın yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu belirtilerek, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ülkenin ekonomik durumu, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği kabul edilmiş; ancak 3.10.2001 tarihindeki, 4709 sayılı Kanunun 8. maddesi ile yapılan değişiklikle, “…ülkenin ekonomik durumu” vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetini kısıtlayan niçinlerden çıkarılmış, aynı maddede 7.5.2010 tarihindeki, 5982 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yapılan düzenlemeyle ise, vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuna bağlı olarak sınırlanabilmesi esası benimsenmiştir.
Anayasa’nın 23. maddesinin öne sürülen sebebine bakıldığında; üçüncü fıkra ile vatandaşa yurtdışına çıkma hürriyeti tanındığı, bu serbestinin hangi özel sebeplerle sınırlanabileceğinin gösterildiği, Anayasa Komisyonunun değişiklik öne sürülen sebebinde de maddedeki yurtdışına çıkma hürriyetini sınırlayan sebepler arasına ülkenin dış ödemeler dengesi, döviz durumu gibi hususlar “ekonomik durum” kavramı arasında değerlendirilerek ve halen ülkenin ekonomik durumu gözününe alınarak yurtdışıma çıkma hürriyetine konulan sınırlamalar ve yapılan uygulamalar dikkate alınmak suretiyle “ülkenin ekonomik durumu”nun da sınırlama sebepleri arasına ilave edildiği belirtilmiş; 4709 sayılı Kanunun 8. maddesi ile yapılan değişikliğin öne sürülen sebebinde, vatandaşların yurtdışıma çıkma hürriyetine ülkenin ekonomik durumunun engel teşkil etmesine son verildiği ifade edilmiş; 5982 sayılı Kanunun 3. maddesi ile yapılan değişikliğin öne sürülen sebebinde ise, idare tarafınca vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyetinin sınırlanmasına son verilmekte olduğu, yurtdışına çıkma hürriyetinin, sadece suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hakim sonucuna bağlı olarak sınırlandırılabilmesi ilkesinin benimsendiği açıkça belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere yurtdışına çıkma özgürlüğünü kısıtlayan niçinler “ülkenin ekonomik durumu”, “vatandaşlık ödevi” ve “ceza soruşturması veya kovuşturması” olarak sıralanırken, 2001 ve 2010 senelerında getirilen değişikliklerden daha sonra yurtdışına çıkma özgürlüğünün “suç soruşturması veya kovuşturması” sebebiyle ve ancak hakim sonucu ile sınırlanabileceği kurala bağlanarak, hakim sonucu olmadan, idarece vatandaşın yurtdışına çıkışına engel olunamayacağı ilke olarak kabul edilmiş, bu biçimdece bu özgürlüğün alanı genişletilmiştir.
Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde, bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine yurt dışı çıkış yasağı konularak adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilerek, şüphelinin, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hakiminin sonucu ile soruşturma evresinin her aşamasında adli kontrol altına alınabileceği kabul edilmektedir.
fevkalade yönetim usulleri ise, iç karışıklık, ayaklanma, savaş tehlikesinin baş göstermesi, savaş hali, doğal afet, ağır ekonomik bunalım ve benzeri niçinlerle Devletin ve toplumun güvenliğini büyük ölçüde sarsan durumlarla karşılaşıldığında başvurulan yönetim yöntemleridir. Belirtilen durumların Devletin ve toplumun varlığı ve güvenliği bakımından büyük bir tehlike oluşturduğu kuşkusuzdur. Olağan dönemdeki yönetim rejiminin ve hukuk kurallarının bu tehlikelerin giderilmesinde yetersiz kalabilmesi niçiniyle çağdaş hukuk sistemlerinde fevkalade hallerde özel yönetim usullerinin uygulanmasına olanak tanınmaktadır.
Bir başka ifadeyle, fevkalade yönetim usulleri açık ve haklı bir zorlayıcı niçinden kaynaklanmakta olup, demokratik anayasal düzenin korunması ve sürdürülebilmesi için bu yönetim usullerine başvurulması kamu yararının gereği olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda fevkalade yönetimlere niçin olan tehlikelerin ortadan kaldırılması için olaylar karşısında hızla önlem ve karar alabilme gereksinimi duyan idarenin yetkilerinin artırılması gerekebilmektedir. Ancak hukuk devletinde fevkalade yönetim usulleri hukuku dışlayan, keyfi yönetim anlamına gelmez. fevkalade yönetim usulleri kaynağını Anayasa’da bulmakta, anayasal kurallara bakılırsa yürürlüğe konularak yasama ve yargı organlarının denetiminde varlıklarını sürdürmektedir. fevkalade yönetimlerin amacı anayasal düzeni korumak ve savunmaktır. Bu niçinle fevkalade hal yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın hukuki bir rejimdir.
Bu bağlamda Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve fevkalade dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş; fevkalade dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejimi Anayasa’nın 15. maddesinde düzenlenmiştir. Buna gore savaş, seferberlik veya fevkalade hallerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki sınırsız değildir. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda da kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan ötürü suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin bu hallerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir.
Türkiye 15.7.2016 tarihinde hain bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu niçinle 21.7.2016 tarihinde ülke genelinde fevkalade hal ilan edilmesine karar verilmiş ve fevkalade hal 20.7.2018 tarihine kadar devam etmiştir.
Bu çerçevede, “memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenler”e de pasaport veya seyahat belgesi verilmeyeceğinin açıklandıği 5682 sayılı Pasaport Kanunun 22. maddesine 5.8.2016 tarihindeki, 674 sayılı KHK’nin 23. maddesiyle, terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtharicindeki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere de pasaport veya seyahat belgesi verilmeyeceği kuralı eklenmiş; ondan sonrasında bu hüküm 10.11.2016 tarihindeki, 6758 sayılı Kanunun 23. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
bir daha 18.10.2016 tarihindeki, 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesiyle, Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı niçiniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilmesi ve bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edilmesi öngörülmüş; sonrasındasında 17.4.2017 tarihindeki, 690 sayılı KHK’nin 25. maddesiyle bu fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “edilir” ibaresi “edilebilir” olarak değiştirilmiş; bu düzenlemeye bakılırsa ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportların da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği belirtilmiştir.
sonrasındasında 25.7.2018 tarihindeki, 7145 sayılı Kanunun 26. maddesiyle 375 sayılı KHK’ye eklenen geçici 35. maddeyle, bu maddenin yürürlüğe girdiği 31.7.2018 tarihinden itibaren üç yıl süreyle, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek kamu bakılırsavinden çıkarılanlar ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirileceği, bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportların iptal edilebilecği, ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportların da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği kabul edilmiştir.
Son olarak 17.10.2019 tarihindeki, 7188 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanuna eklenen ek 7. maddeyle, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı niçiniyle;
-20.7.2016 tarihindeki, 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu sonucuyla ilan edilen fevkalade hal kapsamında kabul edilen kanunlar uyarınca kamu bakılırsavinden çıkarılmaları veya rütbelerinin alınması niçiniyle pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
-6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesi ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
-Mahkemelerce yurt dışına çıkmaları yasaklananlar hariç olmak üzere, bu Kanunun 22. maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,
haklarında aynı niçinlerden ötürü; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkümiyet sonucu bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenlere, başvurmaları halinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma kararına nazaran İçişleri Bakanlığınca pasaport verilebilmesine olanak tanımıştır.
Bu aşamada Anayasa Mahkemesinin 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddesine ilişkin olarak 31.10.2019 tarihindeki Resmi Gazete’de yayımlanan 24.7.2019 tarihindeki, 2019/63 sayılı sonucuyla “… Dava konusu kural içeriği itibarıyla fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik bulunmasına rağmen fevkalade hal süresini aşacak şekilde uygulanmaya imkan vermektedir. Başka bir ifadeyle kural fevkalade hal süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu durumda kurala ilişkin incelemenin sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri bağlamında yapılması gerekir.
Anayasa’nın ‘Yerleşme ve seyahat hürriyeti’ başlıklı 23. maddesinde her insanın yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu; seyahat hürriyetinin suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabileceği, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuyla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu kuralda, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı olması niçiniyle idari işleme ya da suç soruşturması veya kovuşturmasına muhatap olan kişilerin eşlerinin pasaportlarının da, yurt dışına çıkmalarının genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi durumunda, İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği düzenlenmektedir. Anayasa’nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim sonucuyla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu kural ise belirli koşullardaki kişilerin haklarında bir suç niçiniyle yapılan soruşturma ya da kovuşturma olmaksızın ve hakim sonucu aranmaksızın pasaportlarının bakanlıkça iptaline karar verilebilmesine imkan sağlamaktadır. Bu niçinle kural, Anayasa’nın yerleşme ve seyahat özgürlüğüne tanıdığı güvencelerle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan kural fevkalade dönemde de uygulama alanı bulmuştur. fevkalade dönemlerde temel hak ve özgürlüklere Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınmasına Anayasa belirli koşullarda cevaz vermiştir. Bu niçinle kuralın olağan dönemde seyahat özgürlüğüne aykırı olduğu yönünde yapılan tespit kuralın fevkalade dönemle sınırlı uygulamasını kapsamamaktadır. Açıklanan niçinlerle kural Anayasa’nın 23. maddesine aykırıdır.” sebebi öne sürülerek 6749 sayılı fevkalade Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5. maddenin 2. fıkrası iptal edilmiştir.
Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 10.3.2020 tarihindeki Resmi Gazete’de yayımlanan 24.12.2019 tarihindeki, 2019/92 sayılı sonucuyla “…fevkalade hal kapsamında doğrudan KHK’lar ile tesis edilen işlemler hakkında Komisyona başvuru hakkı tanınmakta iken dava konusu kuralla doğrudan KHK ile tesis edilen işlemlere bağlı olarak fevkalade hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda yer alan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. bu biçimdece asıl tedbire karşı Komisyona başvuru hakkı tanınmakta iken bu tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru imkanı tanınmamıştır.
Asıl tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru imkanı tanımayan kuralın öne sürülen sebebinde, KHK’lar ile düzenlenmekle beraber doğrudan tesis edilen işlemlerin gerektirdiği ve varlığı söz konusu işlemin varlığına bağlı olan ilave tedbirler aleyhine ayrıca başvuru yapılmamasının öngörüldüğü ifade edilmiştir. Bu gerekçeden, fevkalade hal KHK’ları ile doğrudan uygulanan ilave tedbirlerin kamu nazaranvinden çıkarma ya da kurum ve kuruluşların kapatılması gibi tedbirlerin doğal kararı olarak görüldüğü, bu niçinle çıkarma ya da kapatma kararlarına karşı Komisyon tarafınca verilen kararların bununla birlikte ilave tedbirler bakımından da hukuki sonuç doğuracağından ilave tedbirlere karşı ayrıca Komisyona başvuru yapılmasına gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Kuralın öne sürülen nedeninde de ifade edildiği üzere fevkalade hal KHK’larında yer alan ilave tedbirler, kamu nazaranvinden çıkarma ya da kuruluşların kapatılması gibi tedbirlere bağlı olarak uygulanan tedbirlerdir. İlave tedbirlerin uygulanabilmesi için evvela kişi veya kuruluş hakkında kamu bakılırsavinden çıkarma ya da kapatma gibi fevkalade hal KHK’larında öngörülen tedbirlerin uygulanmış olması gerekmektedir. Ancak ilave tedbirlerin tamamının asıl tedbirlerin zorunlu kararı olduğu söylenemez. Kamu nazaranvinden çıkarılan kişinin kamu konutundan da tahliye edilmesi gibi tedbirler asıl tedbirin zorunlu bir kararı ise de, kamu gorevinden çıkarılan kişinin pasaportuna el konulması ya da kapatılan kurum ve kuruluşların mal varlığına el konulması gibi tedbirler, asıl tedbirin yanında uygulanması zorunlu olan tedbirler niteliğinde değildir.
Dava konusu kuralla, asıl tedbirlere bağlı olarak uygulanan ilave tedbirler bakımından herhangi bir ayrım yapılmaksızın fevkalade hal KHK’larında düzenlenen bütün ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yolu kapatılmıştır. Asıl tedbirlerin uygulanmasıyla zorunlu olarak uygulanması gerekmeyen, asıl tedbirlerden ayrılabilir nitelikteki ilave tedbirlerin hukuka uygun olup, olmadığını değerlendirebilecek herhangi bir idari ve adli yol öngörülmemiştir. fevkalade hal KHK’larında düzenlenmekle beraber bir idari işlem tesis etmek suretiyle uygulanan ilave tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği kabul edilse bile bu tedbirlere karşı açılan davalarda idari yargı mercilerince yapılacak denetim şekli bir denetimden öteye geçmeyecektir. Belirtilen biçimde uygulanan ilave tedbirlere karşı idari yargıya başvuru yapılabilmesinin bu haliyle etkili bir hukuk yolu olduğu söylenemez.
fevkalade hal KHK’ları ile düzenlenen ilave tedbirlerden bazıları Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle doğrudan ilgilidir. Örneğin … kamu gorevinden çıkarılanların pasaportlarına el konulması ise Anayasa’nın 23. maddesiyle güvence altına alınan yerleşme ve seyahat hürriyetine sınırlama getirmektedir.
Asıl tedbirin hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan ilave tedbirlerin de mutlaka hukuka uygun olduğu anlamına gelmemektedir. Bu niçinle Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren ilave tedbirlerin asıl tedbirlerden bağımsız olarak hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Asıl tedbirden bağımsız olarak uygulanan ilave tedbirlerin hukuka uygun olup olmadığının denetimi ise ancak yargı makamlarının etkili bir denetim yapmasına imkan verecek bir idari başvuru yolunun öngörülmesiyle mümkündür.
Dava konusu kuralla asıl tedbirin zorunlu kararı olmayan ve asıl tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan ilave tedbirler yönünden bir ayrım yapılmaksızın tüm ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru hakkının tanınmaması, anılan nitelikteki tedbirlerin asıl tedbirlerden bağımsız olarak idari ve yargısal merciler tarafınca etkili bir biçimde denetimini imkansız kılmaktadır. Bu itibarla doğrudan fevkalade hal KHK’ları ile tesis edilen işlemlere bağlı olarak fevkalade hal kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda yer alan ilave tedbirlere karşı Komisyona başvuru yapılamayacağını önnazarann kural, Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkına aykırılık oluşturmaktadır.” sebebi öne sürülerek 7075 sayılı fevkalade Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “…ilave tedbirler ile…” ibaresinin de iptaline karar verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının 26.2.2019 tarihinde, pasaportu üzerinde yurtdışına çıkışını yasaklayan sınırlama bulunup, bulunmadığı, var ise bunun kaldırılması için idareye başvurduğu, bu başvurunun yanıt verilmeden reddi üzerine, bu işlemin iptali ile 5682 sayılı Pasaport Kanunun 22. maddesinin iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulması istemiyle dava açtığı, davalı idare tarafınca, davacının 667 sayılı KHK uyarınca kamu bakılırsavinden ihraç edildiğinin, ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında pasaportunun iptal edilmesinin istenildiğinden 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca işlem oluşturulduğunun ortaya konulduğu, 13.7.2020 tarihindeki, 2020/120 sayılı ara sonucuna verilen yanıtta, başvurusu bulunmadığından davacı hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanunun ek 7. maddesi uyarınca işlem tesis edilmediğinin açıklandıği anlaşılmaktadır.
Açıklanan hukuki duruma bakılırsa, fevkalade hal kapsamında çıkarılan KHK dayanak alınarak tesis edilen dava konusu yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması başvurusunun reddine ait olup, bu biçimdece temel hak ve özgürlüklere kısıtlamanın sürdürülmesine ait bulunan dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun tesis edildiği tarihteki hukuki duruma gore denetlenmesi gerekmektedir.
Çünkü fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olarak fevkalade hal dönemi içerisinde temel hak ve özgürlüklere Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınmasına Anayasa belirli koşullarda izin vermekle beraber, temel hak ve özgürlüklere getirilen bu kısıtlama fevkalade hal dönemiyle sınırlıdır.
ötürüsıyla fevkalade dönem içerisinde, fevkalade halin ilanına niçin olan tehdit ve tehlikelerin giderilmesine yönelik olarak667 sayılı KHK uyarınca kamu bakılırsavinden ihraç edilip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.5.2017 tarihindeki yazısıyla, 2016/114135 sayılı soruşturma dosyası kapsamında istenilmesi üzerine 667 sayılı KHK’nin 5. maddesi uyarınca pasaportun iptali yoluyla yurt dışına çıkış yasağı getirilmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Ancak fevkalade hal bitmiş oldukten daha sonra yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun ise idare tarafınca artık olağan döneme ait hükümlere nazaran değerlendirilip, sonuçlandırılması gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarında yer verildiği üzere, asıl tedbirin, yani davacının kamu gorevinden ihracının hukuka uygun olması, bu tedbirlerden ayrılabilir nitelikte olan pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri hukuka uygun kılmaz. Nitekim 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. fıkrasının birinci fıkrasında yer alan “edilir” ibaresi, 690 sayılı KHK’nin 25. maddesiyle “edilebilir” şeklinde değiştirilmiş; sonrasındasında bu hüküm 7077 sayılı Kanunun 21. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmış, benzer düzenlemeye 375 sayılı KHK’nin geçici 35. maddesinde yer verilmiş, ayrıca bu dava görülürken 5682 sayılı Pasaport Kanuna eklenen ek 7. maddeyle “kolluk birimlerince yapılacak araştırma kararına nazaran” pasaportun verilmesine olanak sağlanmış olup, idare, pasaportun iptali biçimindeki ilave tedbiri uygulamak konusunda takdir yetkisiyle donatılmıştır.
Bu durumda davacının kamu nazaranvinden ihraç edilmesi yurt dışına çıkış yasağının devam ettirilmesine tek başına dayanak oluşturamayacağından, terör örgütüyle ilgili şüpheli sıfatıyla süren ceza soruşturmasında adli tedbir uygulanmak suretiyle yetkili mahkeme tarafınca yurt dışına çıkışının yasaklanıp, yasaklanmadığı araştırılmadan, eğer bu yolda bir önlem getirilmemiş ise, artık bu soruşturmaya konu eylemi haricinde, davacının yurt dışına çıkışının genel güvenlik bakımından sakıncalı olduğuna ait somut bilgi ve belgeye dayanan sebepler ortaya konulmadan işlem tesisinde hukuka uyarlık yoktur.
Açıklanan niçinlerle, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 15.11.2019 tarihindeki, E:2019/1393, K:2019/2376 sayılı sonucun kaldırılmasına, dava konusu işlemin İPTALİNE, davacı tarafınca karşılanan ve dökümü aşağıda açıklanan 520,65-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, fazladan yatırılan 54,40 TL karar harcının davacıya iadesine, posta gideri için alınan paranın kullanılmayan kısmının ilgilisine iadesine, sonucun taraflara tebliği için dosyanın ait olduğu Mahkemeye gönderilmesine 10.9.2020tarihinde kesin olarak ve oybirliğiyle karar verildi.
Haber Sitelerinden Alıntı Yapılmıştır.