dunyadan
Aktif Üye
Tabip adayları için kadavra ithal ediliyor
Anatominin öğrenilmesinde yeri hemen hemen doldurulamayan en önemli eğitim materyali olan kadavra, temini konusunda yaşanan sıkıntılar niçiniyle yurt haricinden fiyatı 14 bin 500-16 bin dolar içinde değişen fiyatlarla ithal ediliyor.
Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinde 100’ün üzerinde tıp fakültesi bulunuyor ve buralarda on binlerce doktor adayı eğitim görüyor. Tıp eğitiminin en önemli ayaklarından biri olan anatomi ise yaşanan kadavra sorunu niçiniyle sekteye uğruyor.
Fakültelerin kadavra ihtiyacı üç biçimde karşılanıyor: Hastanelerde ölen kimsesizler, gönüllü bağışçılar ve ithal etme. Vücudun kadavra olarak bağışlanması konusunda dinen bir sakınca olmamasına rağmen bu konudaki ön yargı ve bilgisizlik niçiniyle tıp eğitimi için yeterli düzeyde kadavra bulunamıyor.
Türkiye’deki hekim adaylarının Avrupa’dakiler kadar şanslı olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor. Kadavra-öğrenci oranı Avrupa’da bire on iken, Türkiye’de bir kadavra başına 30-40 öğrenci düşüyor.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. İlke Ali Gürses ile İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel, 24-31 Ekim tarihleri içinde kutlanan “Ulusal Anatomi Haftası” ötürüsıyla tıp eğitiminde kadavranın önemi ve yaşanan kadavra sorununu AA’ya değerlendirdi.
– “Kadavra temin etmek ülkemizde hala ciddi bir sorun”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, anatominin öğrenilmesinde en avantajlı eğitim materyalinin insan vücudu olduğunu, bu yüzden eğitimde kadavraların aktif biçimde kullanıldığını söylemiş oldu.
Anatomiyi gösteren biroldukca farklı eğitim malzemesinin bulunduğunu dile getiren Gürses, “Örneğin maketler ya da 3d yazılımlar var. Her ne kadar bu yazılımlar ve teknoloji belli bir düzeye ulaşmış olsa da maalesef kadavra kadar detaylı ve ayrıntılı, insan vücudunun birebir örneği hala tam olarak sağlanamıyor. Eksiklikleri var hem teknolojik mamüllerin aynı zamanda maketlerin.” dedi.
Kadavranın en önemli eğitim kaynağı olduğunu vurgulayan Gürses, sözlerine şöyleki devam etti:
“Kadavra temin etmek ülkemizde hala ciddi bir sorun. 2012 yılından önce kadavra olarak sadece devlet hastanelerinde ya da çeşitli sağlık kuruluşlarında vefat eden kişilerin, aileleri sahip çıkmadıysa, bedenleri kullanılıyordu. sonrasındasındaki senelerda bu temin yolu oldukça azaldı. Özellikle büyükşehirlerde oldukca ciddi kadavra temin sıkıntısı yaşamaya başladı fakülteler. 2009 yılından daha sonra İstanbul’da büyük fakülteler hiç kadavra alamamaya başladılar. Bunun öncesinde senede 10-15 civarında alabiliyorlardı. Türkiye’de sadece birkaç fakülte bu yolla hala temin yapabiliyor yani kimsesiz kadavra kullanılabiliyor.
Bu sıkıntı sürünce Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği, 2012 yılında kişilerin hayattayken kendi bedenlerini tıp eğitimine bağışlamalarıyla ilgili bir kampanya başlattı. Kampanya çeşitli faaliyetlerle tanıtılmaya çalışıldı ve ilginç bir biçimde bir daha büyük illerde başlamak kaydıyla yıllık başvurular önce 10-15’lere, daha sonra 20-30’lara, en son 2019 yılının sonunda İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin’de 50 başvuruya kadar yaklaştı. Kadavra temini de bunu 2-3 sene geriden takip etti. 2014-2015 yılından daha sonra bu köklü fakülteler senede 2-3 bağış kadavra temin etmeye başladı. En son 2019 yılının sonunda senede 5 kadavra temin etmeye başladılar. Bu daha önce olmayan bir yol için bir ilerleme oldu. Senede 5 kadavra, 300-350 öğrencisi olan bir fakülte için yeterli mi? Çok düşük bir rakam aslında. Yurt haricinde öğrenci-kadavra oranları, 8-10 öğrenciye bir kadavra düşecek biçimde. Türkiye’de yavaş yavaş bu konuda bilinç artmaya başladı ama hala istenilen düzeyde değil.”
– “Yeni kurulan fakülteler, ithal kadavra ile eğitimlerini yürütüyor”
Tıp fakültelerinin kadavra yetersizliği durumunda başvurdukları bir başka yöntem olan ithal kadavraya ilişkin de bilgi veren Doç. Dr. Gürses, 2014 yılında kadavra bağışıyla ilgili 2238 sayılı kanunda yapılan düzenlemeyle, ulusal kaynaklar yetersizse, yurt haricinden kadavra temin edilebileceğine dair iznin çıktığını, bu süreçten daha sonra birfazlaca vakıf ve devlet üniversitesinin bu yolla kadavra temin ettiğini söylemiş oldu.
Gürses, özellikle küçük şehirlerde yeni kurulan fakültelerde kimsesiz cenaze ya da bağış kadavra temininin hala mümkün olmadığını, o yüzden de buraların ithal kadavralarla eğitimini yürüttüğünü belirtti.
“Bu rakam oldukça daha arttı çünkü 2016’dan daha sonra 30’un üzerinde yeni fakülte açıldı ve bu fakültelerin hepsi yurt haricinden temin etti. Bazı devlet ve vakıf üniversiteleri, ithal kadavrayı 2 senede bir yine alıyor. Büyük üniversitelerde ve bazı vakıf üniversitelerinde uzmanlık daha sonrası eğitim için çeşitli kurslar yapılıyor. Bu kurslar için de Türkiye’den temin edilen kadavra sayısı yetersiz olduğu için yurt haricinden temin yapılıyor. Bu işlemleri yapan firmalar var bakanlığın onay verdiği. Herhangi bir fakülte bu firmalar ile görüşse, 14 bin 500-16 bin dolar civarı fiyata bir kadavrayı yurt haricinden temin etme şansları var.”
– “Vatandaş kadavra bağışından yeterince haberdar değil”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, kadavra bağışı oranlarının düşüklüğünün sebeplerine ilişkin şu detayları verdi:
“En büyük sıkıntı, kadavra temini için bağış yapılması konusundan vatandaşın yeterince haberdar olmaması. Derneğin yaptığı anketler, vatandaşların yüzde 50 kadarının bağış yoluyla kadavra temin edilebileceğinin farkında olduğunu ancak çeşitli gerekçelerle buna yanaşmadığını ortaya koydu. bu biçimde bir yöntem olduğunun, böyle kadavra temin edildiğinin, eğitim ve araştırmada kullanılabildiğinin insanlara yayılması lazım. İlk sıkıntımız bu.
İkinci sıkıntı, bir daha bilgi eksikliğinden çıkan bir şey. İnsanlar eğitim sırasında kadavraların nasıl kullanıldığı, daha sonrasında nasıl defnedildiği konusunda bilgi sahibi olmadıkları için en büyük çekinceleri aslında burada. Eğitim sırasında vücutlarına yapılacak şeyden korkuyorlar. Bunun yapılmasını istemedikleri için büyük bir kısmı olumsuz bakıyor bağış konusuna.”
– “Din, Türkiye’de hem pozitif aynı zamanda negatif bağış niçini”
“Çalışmada şöyleki bir sonuç çıktı. Bağış yapan kişilerle görüştük ‘Kendinizi niçin bağışladınız?’ diye. Orada din ile ilgili enteresan bir şey var. Bir grup bağışçı tamamen dini gerekçelerle bağışlıyor. Bu konu ile ilgili en bilinen örnek Maide Suresi’nin 32. ayeti ‘Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların yaşamını kurtarmış gibi olur.’ Bunu bize cevap olarak yazan bağışçı da var. Tam tersi İslami uygulamaları kabul etmeyenler de var. O yüzden din Türkiye’de hem pozitif aynı zamanda negatif bağış niçini.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na e-devlet üzerinden başvurduk. ‘Ben vefat ettikten daha sonra kendi bedenimi, kadavra olarak kullanılması için bağışlamak istiyorum. Bununla ilgili herhangi bir dini engel var mı?’ diye. Verilen cevap şöyleydi: ‘Kadavra olarak kişinin bedenini bağışlamasında dinen bir engel yoktur, sadece kişinin bedenine saygı gösterilmesi kapsamında, gasil, namaz ve defin işlemlerinin sırasıyla yapılması lazım.’ Orada herhangi bir müddet belirtilmedi. Hemen yapılıp defnedilmesi gerekmiyor. O yüzden gasil ve namazdan daha sonra kadavra olarak kullanılıp ondan sonrasında defin işleminin yapılabileceğini yorumladık. Soranlara da böyle bilgi verdik.”
– “Beden bütünlüğü bozulmayacak biçimde yapılıyor”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, tıp eğitim sırasında kadavranın nasıl kullanıldığına ilişkin endişesi olan veya yeterli bilgisi bulunmayanlara şu detayları aktardı:
“Burada yaptığımız işlem, vücudun arasındaki organları, damarları, sinirleri, kasları, kemikleri inceliyoruz ve bunların birbirleriyle ilişkilerini değerlendiriyoruz. Hem öğrencilere aynı zamanda uzmanlık daha sonrasında eğitim alanlara bu yapıların, cerrahi uygulamalarda ya da bazı tıbbi işlemlerde niçin önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bunu yapabilmemiz için de vücudu kesip açmamız lazım aslında. Diseksiyon dediğimiz, kelime olarak kesip, açıp, bakmak anlamına gelen bir işlem yapılıyor. Bu, rastgele yapılan bir işlem değil. Belli kurallara, düzene ve vücuda saygı gösterilerek, bu işi bilen tecrübeli insanlar tarafınca sadece eğitim ve araştırma amacıyla yapılan bir işlem. Türkiye’deki uygulama gereği, beden bütünlüğü bozulmayacak biçimde yapılıyor ki defin işlemlerinde hem aileyi aynı zamanda yakınları mağdur olmasın diye.”
– “Kişinin verdiği sonucu, ailenin desteklemesi önemli”
Vatandaşlara, kadavra bağışıyla ilgili merak ettikleri bir konu veya şüphe var ise araştırmalarını tavsiye eden Gürses, “Eğer ulaşabiliyorlarsa, yaşadıkları şehirlerdeki tıp fakültesinde anatomi bölümlerine ulaşmaya, buralardaki kişilerden bilgi almaya çalışsınlar. Birebir, yaşadıkları şehirlerdeki hocalarla iletişime geçmeleri daha sağlıklı olacaktır.” dedi.
Kadavralar eğitimde kullanıldıktan daha sonra bağışçılarının yakınlarının da katılımıyla defin işleminin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Gürses, bağış işleminin gerçekleşmesi açısından kişinin verdiği sonucu ailenin de desteklemesinin önemli olduğunu vurguladı.
Kadavra bağışı için bir tıp fakültesinin anatomi ana bilim dalına bizzat gidilerek ıslak imzalı başvuru yapılması gerektiğini belirten Gürses, bu işlemin yasal bağlayıcılığı bulunmadığını, bağışla ilgili son sonucun aileye ait olduğunu sözlerine ekledi.
– “Türkiye’de bir kadavraya ortalama 30-40 öğrenci düşüyor”
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel de kadavranın başta anatomi dalı olmak üzere tıbbın birfazlaca şekilsel alanında eğitim materyali olarak oldukca değerli olduğunu, insan vücudunu tam anlamıyla tanımak ve tasarlanan yeni bir uygulamanın insan bedeninde ne gibi sonuçlara yol açabileceğini görmenin kadavra üzerinde çalışmakla mümkün olabildiğini söylemiş oldu.
Türkiye’de büyük bir kadavra açığı bulunduğunu belirten Doç. Dr. Mehmet Üzel, “Öğrenci sayısına bakılırsa oldukça düşük sayıda kadavramız var. Yıl arasında çeşitli tıp fakültelerine beden bağışı yapılabiliyor ama bu, Türkiye’deki anatomi eğitiminin ihtiyacının fazlaca fazlaca gerisinde. Bir kadavra üzerinde sağlıklı eğitim verebilmemiz için en çok 10 öğrenciye kadar bir grup kurmamız lazımken, Türkiye koşullarında ortalama 30-40 öğrenci oluyor en iyi hallerde. Bazı tıp fakültelerimizin kadavrası bile yok ya da aynı kadavrayı oldukça uzun süre kullanıyorlar, artık eğitim özelliğini kaybetmiş durumdalar.” ifadelerini kullandı.
– “Kadavranın yerini tutabilen bir materyal yok”
Ana bilim dalına gelen bir cenazenin, 5-10 yıl kadavra olarak kullanıldıktan daha sonra var ise ailesine teslim edildiğini, kimsesi yoksa belediye ile görüşülerek defin işlemlerinin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Üzel, dini vecibelerin aileler tarafınca cenazenin teslimindilk önce ya da daha sonra yapabildiklerini ifade etti.
Kadavra temin edilememesi halinde yurt haricinden da ücreti karşılığında getirilebildiğini aktaran Mehmet Üzel, bunun da sağlanamaması halinde maketler, 3d teknolojilerle bu eksiğin kapatılmaya çalışıldığını ancak bunların da kadavranın yerini tutmadığını dile getirdi.
Son senelerda kimsesizlerin cesedinin de üniversiteye gelmediğini ifade eden Üzel, “Eskiden esas kadavra kaynağımız bu kimsesiz cenazeleriydi. Hastanelerde kimsesiz olan kişiler, hastane müdürlüklerinin inisiyatifiyle tıp fakültesine verilebiliyordu. Biz de belli bir müddet saklamak, daha sonrasında üzerinde çalışma yapmak durumundayız. Her gelen kimsesiz cenazeyi çalışma materyali olarak kullanamıyoruz.” dedi.
Kampanyalarının, bağış oranını arttırdığını ancak bir daha de sayının yeterli olmadığını vurgulayan Mehmet Üzel, sağlıklı bir eğitimin verilebilmesi için Türkiye’de mevcut tıp öğrencilerinin onda biri kadar kadavraya ihtiyaç olduğunu söylemiş oldu.
– Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, kadavra bağışı konusuda dinen bir sakınca olmadığını internet sayfasında şöyle açıklıyor:
“Tıp biliminin gelişmesi ve tıp alanında hizmet verecek elemanların yetiştirilmesi amacına yönelik insan cesedi (kadavra) üzerinde uygulamalı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunların söz konusu amaca yönelik olarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur.
İslam’a gore insanın ölüsü veya ona ait bir organı da saygıya layıktır. Bu itibarla, söz konusu kadavraların eğitim amacı haricinde kullanılmaları dinen caiz değildir. Ayrıca cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defnedilmesi gerekir. Bu hususlara riayet edilmesi şartıyla kadavra bağışında bulunulmasında ve varislerin bu konudaki vasiyeti yerine getirmelerinde dinen bir sakınca yoktur.”
Haber Sitelerinden Alıntı Yapılmıştır.
Anatominin öğrenilmesinde yeri hemen hemen doldurulamayan en önemli eğitim materyali olan kadavra, temini konusunda yaşanan sıkıntılar niçiniyle yurt haricinden fiyatı 14 bin 500-16 bin dolar içinde değişen fiyatlarla ithal ediliyor.
Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinde 100’ün üzerinde tıp fakültesi bulunuyor ve buralarda on binlerce doktor adayı eğitim görüyor. Tıp eğitiminin en önemli ayaklarından biri olan anatomi ise yaşanan kadavra sorunu niçiniyle sekteye uğruyor.
Fakültelerin kadavra ihtiyacı üç biçimde karşılanıyor: Hastanelerde ölen kimsesizler, gönüllü bağışçılar ve ithal etme. Vücudun kadavra olarak bağışlanması konusunda dinen bir sakınca olmamasına rağmen bu konudaki ön yargı ve bilgisizlik niçiniyle tıp eğitimi için yeterli düzeyde kadavra bulunamıyor.
Türkiye’deki hekim adaylarının Avrupa’dakiler kadar şanslı olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor. Kadavra-öğrenci oranı Avrupa’da bire on iken, Türkiye’de bir kadavra başına 30-40 öğrenci düşüyor.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. İlke Ali Gürses ile İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel, 24-31 Ekim tarihleri içinde kutlanan “Ulusal Anatomi Haftası” ötürüsıyla tıp eğitiminde kadavranın önemi ve yaşanan kadavra sorununu AA’ya değerlendirdi.
– “Kadavra temin etmek ülkemizde hala ciddi bir sorun”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, anatominin öğrenilmesinde en avantajlı eğitim materyalinin insan vücudu olduğunu, bu yüzden eğitimde kadavraların aktif biçimde kullanıldığını söylemiş oldu.
Anatomiyi gösteren biroldukca farklı eğitim malzemesinin bulunduğunu dile getiren Gürses, “Örneğin maketler ya da 3d yazılımlar var. Her ne kadar bu yazılımlar ve teknoloji belli bir düzeye ulaşmış olsa da maalesef kadavra kadar detaylı ve ayrıntılı, insan vücudunun birebir örneği hala tam olarak sağlanamıyor. Eksiklikleri var hem teknolojik mamüllerin aynı zamanda maketlerin.” dedi.
Kadavranın en önemli eğitim kaynağı olduğunu vurgulayan Gürses, sözlerine şöyleki devam etti:
“Kadavra temin etmek ülkemizde hala ciddi bir sorun. 2012 yılından önce kadavra olarak sadece devlet hastanelerinde ya da çeşitli sağlık kuruluşlarında vefat eden kişilerin, aileleri sahip çıkmadıysa, bedenleri kullanılıyordu. sonrasındasındaki senelerda bu temin yolu oldukça azaldı. Özellikle büyükşehirlerde oldukca ciddi kadavra temin sıkıntısı yaşamaya başladı fakülteler. 2009 yılından daha sonra İstanbul’da büyük fakülteler hiç kadavra alamamaya başladılar. Bunun öncesinde senede 10-15 civarında alabiliyorlardı. Türkiye’de sadece birkaç fakülte bu yolla hala temin yapabiliyor yani kimsesiz kadavra kullanılabiliyor.
Bu sıkıntı sürünce Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği, 2012 yılında kişilerin hayattayken kendi bedenlerini tıp eğitimine bağışlamalarıyla ilgili bir kampanya başlattı. Kampanya çeşitli faaliyetlerle tanıtılmaya çalışıldı ve ilginç bir biçimde bir daha büyük illerde başlamak kaydıyla yıllık başvurular önce 10-15’lere, daha sonra 20-30’lara, en son 2019 yılının sonunda İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin’de 50 başvuruya kadar yaklaştı. Kadavra temini de bunu 2-3 sene geriden takip etti. 2014-2015 yılından daha sonra bu köklü fakülteler senede 2-3 bağış kadavra temin etmeye başladı. En son 2019 yılının sonunda senede 5 kadavra temin etmeye başladılar. Bu daha önce olmayan bir yol için bir ilerleme oldu. Senede 5 kadavra, 300-350 öğrencisi olan bir fakülte için yeterli mi? Çok düşük bir rakam aslında. Yurt haricinde öğrenci-kadavra oranları, 8-10 öğrenciye bir kadavra düşecek biçimde. Türkiye’de yavaş yavaş bu konuda bilinç artmaya başladı ama hala istenilen düzeyde değil.”
– “Yeni kurulan fakülteler, ithal kadavra ile eğitimlerini yürütüyor”
Tıp fakültelerinin kadavra yetersizliği durumunda başvurdukları bir başka yöntem olan ithal kadavraya ilişkin de bilgi veren Doç. Dr. Gürses, 2014 yılında kadavra bağışıyla ilgili 2238 sayılı kanunda yapılan düzenlemeyle, ulusal kaynaklar yetersizse, yurt haricinden kadavra temin edilebileceğine dair iznin çıktığını, bu süreçten daha sonra birfazlaca vakıf ve devlet üniversitesinin bu yolla kadavra temin ettiğini söylemiş oldu.
Gürses, özellikle küçük şehirlerde yeni kurulan fakültelerde kimsesiz cenaze ya da bağış kadavra temininin hala mümkün olmadığını, o yüzden de buraların ithal kadavralarla eğitimini yürüttüğünü belirtti.
“Bu rakam oldukça daha arttı çünkü 2016’dan daha sonra 30’un üzerinde yeni fakülte açıldı ve bu fakültelerin hepsi yurt haricinden temin etti. Bazı devlet ve vakıf üniversiteleri, ithal kadavrayı 2 senede bir yine alıyor. Büyük üniversitelerde ve bazı vakıf üniversitelerinde uzmanlık daha sonrası eğitim için çeşitli kurslar yapılıyor. Bu kurslar için de Türkiye’den temin edilen kadavra sayısı yetersiz olduğu için yurt haricinden temin yapılıyor. Bu işlemleri yapan firmalar var bakanlığın onay verdiği. Herhangi bir fakülte bu firmalar ile görüşse, 14 bin 500-16 bin dolar civarı fiyata bir kadavrayı yurt haricinden temin etme şansları var.”
– “Vatandaş kadavra bağışından yeterince haberdar değil”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, kadavra bağışı oranlarının düşüklüğünün sebeplerine ilişkin şu detayları verdi:
“En büyük sıkıntı, kadavra temini için bağış yapılması konusundan vatandaşın yeterince haberdar olmaması. Derneğin yaptığı anketler, vatandaşların yüzde 50 kadarının bağış yoluyla kadavra temin edilebileceğinin farkında olduğunu ancak çeşitli gerekçelerle buna yanaşmadığını ortaya koydu. bu biçimde bir yöntem olduğunun, böyle kadavra temin edildiğinin, eğitim ve araştırmada kullanılabildiğinin insanlara yayılması lazım. İlk sıkıntımız bu.
İkinci sıkıntı, bir daha bilgi eksikliğinden çıkan bir şey. İnsanlar eğitim sırasında kadavraların nasıl kullanıldığı, daha sonrasında nasıl defnedildiği konusunda bilgi sahibi olmadıkları için en büyük çekinceleri aslında burada. Eğitim sırasında vücutlarına yapılacak şeyden korkuyorlar. Bunun yapılmasını istemedikleri için büyük bir kısmı olumsuz bakıyor bağış konusuna.”
– “Din, Türkiye’de hem pozitif aynı zamanda negatif bağış niçini”
“Çalışmada şöyleki bir sonuç çıktı. Bağış yapan kişilerle görüştük ‘Kendinizi niçin bağışladınız?’ diye. Orada din ile ilgili enteresan bir şey var. Bir grup bağışçı tamamen dini gerekçelerle bağışlıyor. Bu konu ile ilgili en bilinen örnek Maide Suresi’nin 32. ayeti ‘Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların yaşamını kurtarmış gibi olur.’ Bunu bize cevap olarak yazan bağışçı da var. Tam tersi İslami uygulamaları kabul etmeyenler de var. O yüzden din Türkiye’de hem pozitif aynı zamanda negatif bağış niçini.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na e-devlet üzerinden başvurduk. ‘Ben vefat ettikten daha sonra kendi bedenimi, kadavra olarak kullanılması için bağışlamak istiyorum. Bununla ilgili herhangi bir dini engel var mı?’ diye. Verilen cevap şöyleydi: ‘Kadavra olarak kişinin bedenini bağışlamasında dinen bir engel yoktur, sadece kişinin bedenine saygı gösterilmesi kapsamında, gasil, namaz ve defin işlemlerinin sırasıyla yapılması lazım.’ Orada herhangi bir müddet belirtilmedi. Hemen yapılıp defnedilmesi gerekmiyor. O yüzden gasil ve namazdan daha sonra kadavra olarak kullanılıp ondan sonrasında defin işleminin yapılabileceğini yorumladık. Soranlara da böyle bilgi verdik.”
– “Beden bütünlüğü bozulmayacak biçimde yapılıyor”
Doç. Dr. İlke Ali Gürses, tıp eğitim sırasında kadavranın nasıl kullanıldığına ilişkin endişesi olan veya yeterli bilgisi bulunmayanlara şu detayları aktardı:
“Burada yaptığımız işlem, vücudun arasındaki organları, damarları, sinirleri, kasları, kemikleri inceliyoruz ve bunların birbirleriyle ilişkilerini değerlendiriyoruz. Hem öğrencilere aynı zamanda uzmanlık daha sonrasında eğitim alanlara bu yapıların, cerrahi uygulamalarda ya da bazı tıbbi işlemlerde niçin önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bunu yapabilmemiz için de vücudu kesip açmamız lazım aslında. Diseksiyon dediğimiz, kelime olarak kesip, açıp, bakmak anlamına gelen bir işlem yapılıyor. Bu, rastgele yapılan bir işlem değil. Belli kurallara, düzene ve vücuda saygı gösterilerek, bu işi bilen tecrübeli insanlar tarafınca sadece eğitim ve araştırma amacıyla yapılan bir işlem. Türkiye’deki uygulama gereği, beden bütünlüğü bozulmayacak biçimde yapılıyor ki defin işlemlerinde hem aileyi aynı zamanda yakınları mağdur olmasın diye.”
– “Kişinin verdiği sonucu, ailenin desteklemesi önemli”
Vatandaşlara, kadavra bağışıyla ilgili merak ettikleri bir konu veya şüphe var ise araştırmalarını tavsiye eden Gürses, “Eğer ulaşabiliyorlarsa, yaşadıkları şehirlerdeki tıp fakültesinde anatomi bölümlerine ulaşmaya, buralardaki kişilerden bilgi almaya çalışsınlar. Birebir, yaşadıkları şehirlerdeki hocalarla iletişime geçmeleri daha sağlıklı olacaktır.” dedi.
Kadavralar eğitimde kullanıldıktan daha sonra bağışçılarının yakınlarının da katılımıyla defin işleminin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Gürses, bağış işleminin gerçekleşmesi açısından kişinin verdiği sonucu ailenin de desteklemesinin önemli olduğunu vurguladı.
Kadavra bağışı için bir tıp fakültesinin anatomi ana bilim dalına bizzat gidilerek ıslak imzalı başvuru yapılması gerektiğini belirten Gürses, bu işlemin yasal bağlayıcılığı bulunmadığını, bağışla ilgili son sonucun aileye ait olduğunu sözlerine ekledi.
– “Türkiye’de bir kadavraya ortalama 30-40 öğrenci düşüyor”
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Üzel de kadavranın başta anatomi dalı olmak üzere tıbbın birfazlaca şekilsel alanında eğitim materyali olarak oldukca değerli olduğunu, insan vücudunu tam anlamıyla tanımak ve tasarlanan yeni bir uygulamanın insan bedeninde ne gibi sonuçlara yol açabileceğini görmenin kadavra üzerinde çalışmakla mümkün olabildiğini söylemiş oldu.
Türkiye’de büyük bir kadavra açığı bulunduğunu belirten Doç. Dr. Mehmet Üzel, “Öğrenci sayısına bakılırsa oldukça düşük sayıda kadavramız var. Yıl arasında çeşitli tıp fakültelerine beden bağışı yapılabiliyor ama bu, Türkiye’deki anatomi eğitiminin ihtiyacının fazlaca fazlaca gerisinde. Bir kadavra üzerinde sağlıklı eğitim verebilmemiz için en çok 10 öğrenciye kadar bir grup kurmamız lazımken, Türkiye koşullarında ortalama 30-40 öğrenci oluyor en iyi hallerde. Bazı tıp fakültelerimizin kadavrası bile yok ya da aynı kadavrayı oldukça uzun süre kullanıyorlar, artık eğitim özelliğini kaybetmiş durumdalar.” ifadelerini kullandı.
– “Kadavranın yerini tutabilen bir materyal yok”
Ana bilim dalına gelen bir cenazenin, 5-10 yıl kadavra olarak kullanıldıktan daha sonra var ise ailesine teslim edildiğini, kimsesi yoksa belediye ile görüşülerek defin işlemlerinin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Üzel, dini vecibelerin aileler tarafınca cenazenin teslimindilk önce ya da daha sonra yapabildiklerini ifade etti.
Kadavra temin edilememesi halinde yurt haricinden da ücreti karşılığında getirilebildiğini aktaran Mehmet Üzel, bunun da sağlanamaması halinde maketler, 3d teknolojilerle bu eksiğin kapatılmaya çalışıldığını ancak bunların da kadavranın yerini tutmadığını dile getirdi.
Son senelerda kimsesizlerin cesedinin de üniversiteye gelmediğini ifade eden Üzel, “Eskiden esas kadavra kaynağımız bu kimsesiz cenazeleriydi. Hastanelerde kimsesiz olan kişiler, hastane müdürlüklerinin inisiyatifiyle tıp fakültesine verilebiliyordu. Biz de belli bir müddet saklamak, daha sonrasında üzerinde çalışma yapmak durumundayız. Her gelen kimsesiz cenazeyi çalışma materyali olarak kullanamıyoruz.” dedi.
Kampanyalarının, bağış oranını arttırdığını ancak bir daha de sayının yeterli olmadığını vurgulayan Mehmet Üzel, sağlıklı bir eğitimin verilebilmesi için Türkiye’de mevcut tıp öğrencilerinin onda biri kadar kadavraya ihtiyaç olduğunu söylemiş oldu.
– Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, kadavra bağışı konusuda dinen bir sakınca olmadığını internet sayfasında şöyle açıklıyor:
“Tıp biliminin gelişmesi ve tıp alanında hizmet verecek elemanların yetiştirilmesi amacına yönelik insan cesedi (kadavra) üzerinde uygulamalı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunların söz konusu amaca yönelik olarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur.
İslam’a gore insanın ölüsü veya ona ait bir organı da saygıya layıktır. Bu itibarla, söz konusu kadavraların eğitim amacı haricinde kullanılmaları dinen caiz değildir. Ayrıca cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defnedilmesi gerekir. Bu hususlara riayet edilmesi şartıyla kadavra bağışında bulunulmasında ve varislerin bu konudaki vasiyeti yerine getirmelerinde dinen bir sakınca yoktur.”
Haber Sitelerinden Alıntı Yapılmıştır.