Victor Klemperer'in Almanya'daki Yahudi karşıtlığı konusunu işleyen İkinci Dünya Savaşı günlüklerine yenilenmiş bir bakış

O ve Eva, Dölzschen'de inşa ettikleri küçük evden Dresden'deki bir “Yahudi evine” taşınmak zorunda kaldıklarında bile o zamanlar kendisini bir Yahudi olarak tanımlamamıştı.

Taşındıklarında yıl 1940'tı. Size iki dar oda tahsis edilecek. Klemperer yanında pek bir şey getiremez. “Müfredat için ihtiyacım olan birkaç kağıdı yakmadım; onları, savaş ve devrim zamanlarından kalma tüm mektupları ve son olarak da çok sevdiğim Talmud'un el yazısıyla yazılmış ayetlerini buraya getirdim. bir noktada daktiloyla yazılmış bir kopya çıkarmak için.” Fırsat doğuyor.”

Klemperer günlüklerinde bile ruhunu açığa vurmuyor. Evet hırslarından, para kaygılarından, karamsarlığından bahsediyor. Ancak Yahudiliğe bu kadar yabancılaşmış olan kendisine neden yeni odasına Talmud'dan ayetler getirdiği sorulduğunda hiçbir şey söylemiyor.

Bir arkadaşım bana “Lezzetli bir Yahudi olmak için çok çabalıyorum” dedi. Bunu bana bir sabah, gece boyunca tüm kaldırıma siyah grafitilerin serpiştirildiği sinagogumuzun önünde dururken anlatıyor. Bir kapıcının betonu fırçalamasını izliyoruz. Bu sahnenin bir filmde yer alması halinde fazlasıyla tuhaf bulunacağı konusunda hemfikiriz. Ama cümlesi aklımda kalıyor: lezzetli Yahudi. Daha önce hiç bu şekilde düşünmemiştim ama ne demek istediğini hemen anladım: fazla Yahudi olmayan biri. Doğru siyaset yapan biri. Başka bir deyişle Yahudiliği siyasetini, tavrını veya sadakatini belirlemeyen biri. Klemperer'in bu kadar umutsuzca istediği şey bu muydu?

1940'lı yıllarda eğitimini ilerletmeye başladı. Yahudi tarihiyle ilgili bulabildiği her metni ödünç alıyor. “Beni şok eden şey… bir Alman olarak içinde bulunduğum durumun istikrarsızlığı” diye yazıyor. “Yahudiler için eşit haklar ancak 1848'de kısıtlandı ve 1850'lerde yeniden kısıtlandı.” Daha sonra, 1870'lerde anti-Semitizm yeniden güçlenmişti ve Hitler'in tüm teorisi aslında halihazırda gelişmeye başlamıştı. Bütün bunlar hakkında çok az şey biliyordum ve belki de hiçbir şey bilmek istemiyordum.” (Mart 1942.)